16 Nisan 2010 Cuma

sarih delilik!

sarih... delilik! sarih...

www.sarihdelilik.blogspot.com

-0-

30 Aralık 2009 Çarşamba

hindistan'a gidecek adam

hindistan'a gidip gelmiş kadar olgun bir ruha sahip olsam. bıçak hâlâ sırtımdayken...

yazıp bırakmışım haziran ayında. ondankelli'de taslaklar arasında bulmuşum sonra. unutmuşum niye yazdığımı, arkasından ne yazacağımı ama burada bu haliyle dursun işte. gizli saklı saklı kalmasın bu cümle bile.

30 Eylül 2009 Çarşamba

özür yazısı

ondan kelli için ve ondan kelli adına utanıyorum ve özür diliyorum. resmen unutulmuş ve terkedilmiş bir hâlin var. benimse gardım inik, burnum falan yerde; savunmuyorum bile kendimi. biz sana başlarken böyle söz vermemiştik üstad, gelip geçici bir heves değildin sen. ne benim için ne nazlimu için.
bilmiyorum niye böyle oldu. hani "kötü çocuk", "iyi kızı" terkederken der ya, tumturaklı bir cümledir, ince sızılı: "sen benim için fazla iyiydin". "fazla" yeşil fosforlu kalemle çizili.
işte öyle bir şey oldu sanki bizimkisi. bir bütün olamadık şu ana kadar.
şimdi bundan sonra söz, böyle olmayacak artık, seni hiç yalnız bırakmayacağız desem ne sen bana inanırsın ne ben sana umut verebilirim.
en iyisi muallak kalsın her şey. her zaman olduğu gibi.
ondan kelli oyuna belirsiz süreli çay, kahve ve ihtiyaç molası...

13 Mayıs 2009 Çarşamba

uzun zaman sonra

nazlı hanımla telefonda konuşuyorduk az evvel. ben ona şahsî hayatımın son havadislerini veriyordum. o küçük beyoğlu'nda bir masada oturmuş beni dinliyordu, bense ranzamın tepesine tünemiş bi şeyler saçmalıyordum telefonun ses iletgencine.
bir aydır yazmıyoruz farkında mısın? dedim neden sonra. evet ama benim internetim yok diye karşı çıkacak oldu nazlimu ama ben izin vermedim. ona bakarsan ben de über-meşgulüm ama bunlar yazmamak için bahane olamaz dedim. biz burayı açarken böyle sözleşmedik bacım dedim. beyoğlu'nda bi kafede, bir avuç yiğidin arka masasında, bir kül tablası dolusu izmaritle biloğumuza isim düşünürken hep yazacağız he mi nazlimu dedim ben, sen de elbet yazacağız heheyt dedin. hatırla bunları derim ben de sana şimdi.
iyi ki "en sadık okuyucu ever" debris hanım dürttü bizi de silkelendik. buradan teşekkür eder, burnundan öperiz.

evet, bu yazımızın konusu ünlü olmak.
ünlü olmak ikiye ayrılır dostlar: birdenbire ünlü olmak ve yavaş yavaş ünlü olmak. ünlüler de ikiye ayrılır: ünlü olduğunun farkında olanlar ve olmayanlar. bugüne kadar hiçbir tanıdığım ünlü olmadığı için ünlü bir tanıdığının olması hissi ne demek bilmezdim. burada ünlüden kasıt tabii öyle ibrahim tatlıses-sibel can-hülya avşar triosunun sahip olduğu bir ün olmamakla beraber yine de işte ne bileyim böyle televizyonda bir hafta içinde birden fazla kanalda görünmek kıvamında bir ünlü olma durumudur. (geçtiğimiz cümleyi doğru bi şekilde öğelerine ayırana şeker vericem unutturmayın).
ünlü olmak; sokakta herkesin tanıması, el sallaması falan bir insanın ne kadar, nereye kadar arzu edeceği bir şeydir bilmiyorum. ama can sıkıcı bir şeye benziyor bana kalsa. bi insan bugün bi bakkala girip yarım ekmeğin içine kavurma istediğinde aaaayyyyy aylecenek severek izliyoruz sizi! gibi bi tepki duymaktan hoşlanmasa gerek. o da surat asan bi bakkal, çemkiren bi berber olsun ister hayatında. biri de arkasından nemrut adam diye küfretsin ister belki. insan bu, olur olmaz her şeyi ister belli mi olur a dostlar.
ünlü olmanın artıları/eksileri listesinde hangi taraf ağır basar bilemiyorum yine de. en büyük artı sahneye donunu fırlatan ya da posterinizi odasının duvarına asan kadın hayran oluyorken en büyük eksi herhalde ünlünün akrabası sıfatıyla sosyal alanda terfi ya da kız tavlama (ya da tam kelimeyi kullanacak olursak, karı kız kaldırmak) aktiviteleri içerisine girmeye çalışan kardeş, abi, kuzen, kayınço, enişte vs. tayfasıdır herhalde.
neyse belki de meşhurun ünü ünsüzün çenesini yormaktadır. ama tuhaf hismiş kanlı canlı adamın televizyonun içine girmesi, onu gördüm ben. komik falan.

ondan kelli'de gelecek program: garip bir adamın akıllara durgunluk veren gönül macerası... kararsız bir adamın ıssız çelişkileri... bakan, bakan, bakan ve utanmadan susan bir adam ve bu duruma şaşıran kadının öyküsü. karşımızdakinin aklından geçenleri okuma yetisi/makinesi, telepati, metafizik zatturu zöttürü.
yakında, çok yakında.

18 Nisan 2009 Cumartesi

bir cumartesi adambendesincilik

havada bi inat var, nazlımu. inadına güzel, inadına sıcak. güneş sıcak, ama benim kadar değil. artık sen nazlimu'sun, ben heidi. ondan kelli oyun yeni başladı.

14 Nisan 2009 Salı

Here in my shadows,I am safe,I am free...

gözümle görmeden inandım blog.

başımdan aşağı kaynar sular bile dökülmedi.öyle ki gittim bir süre sonra kendime buz gibi bir pepsi alıp höpürdete höpürdete içtim.sakız bile çiğnedim.neredeyse bir sene oluyor.güzel bir hikaye yazıyordum biri geldi çat diye çekti kağıdı önümden.'peki' dedim oturdum bugün çimlere.güneş güzel,çok güzel.'ya ben zaten çok durmayacaktım' dedim.öyle işte.güzel bir gündü.o gün bu gündü.ondan kelli yarın yağmur yağacak belki de.

laf arasında sevgili blog okuyucusu,izlemediysen 'gölgesizler' i izle.sonra da sor kendine:kar neden yağar,kar?
karlar düşmüş ağlamamışım,şimdi mi ağlayacağım bayım?

haa-haa-haaaa!!!

iyi seyirler herkese.

12 Nisan 2009 Pazar

kediler her yerde...

sonunda yaptık nazlı hanımcım. yeni procemizi harekete geçirdik. artık sağa sola laf yetiştireceğimiz ortak bir alanımız var. yaşasın.
yaptık da nasıl yaptık?
başlangıçta bir avuç yiğide meydan okuma düşüncesi çeldi aklımızı. muhtemelen o yiğitlerden biri o anda hemen önümüzdeki masada sigara içmekte olduğu için. neden yapmayalım dedik. onlar yapıyorsa.
yaparız abi dedi çalakalem nazlı hanım, daha iyisini yaparız. varoluşsal acıysa bizde de var en existential angst'ından. istesek bu bilog camiasında çiçek bile açtırırız.
derdimiz var ülen, anlatalım duysunlar o zaman. anlamalarına karışamayız ama, anlamak bilinçli bir eylem çünkü.
isimlerimiz değişecek evet, kahramanlar az çok birbirine benzese de. bunca şeye rağmen aynı şeyleri hissetmek güzel. bazı şeylerin kalıcı olduğunu bilmek güzel. tuhaf bir film festivali repliği bu da. iyi ki film festivali var.

ondan kelli sevdiğimiz bir bağlama sözüdür, bizi de bi yerlere bağlasın diye kullanıyoruz.
iyi akşamlaaaaaar, sevgili okuyucu.

bikedigördümgaliba?

iyi akşamlaaarrr,iyi akşamlaaarr!

sevgili blog okuyucusu;
sen bu bloğu okuduğunda akşam da olsa sabah da olsa ben sana iyi bir akşam dilemek istedim.neticede sabah bile olsa birkaç saate kadar akşam olacak.şimdiden senin için en iyisini temenni ediyorum.çünkü sen şu anda bu bloğu okuyorsan canım kardeşim,o gün birileri arkamdam 'iyi akşamlaarr' diye seslendiği için okuyorsun.hayır bana seslenmedi,hatta kime seslendiyse seslendi umurumda değil.deliydi belki.belki bir tanıdık.ama tanrı'nın 'let there be light' demesi misali bir ışık oldu yolumuzu aydınlattı bu belki de pek mühim ses,ilham kaynaklarından sadece biri.ondan kelli sevgili okuyucu;biz,yani ben 'çalan-kalem' ve 'ala-li-lii heidi' türk solunun yapmadığını yaptık ve bu blogta birleştik.isimlerimiz yolculuğumuz esnasında pek çok kez değişecek.hatta bize bu yolculukta eşlik eden ilham kaynakları,mühim insanlar,dorian gray'ler ve nicesi...zannetmesinler ki durdukları yerde ömür billah kalacaklar.öyle birşey yok sevgili dostlar.unutulmasın ki her şey değişir,sadece film festivali kalır yerinde.

bir de ne demiş ortaçgil;
her şey olur,her şey büyür,her şey biter,hayat kalır.

ortaçgil sever misin heidi? öyleyse devam...