nazlı hanımla telefonda konuşuyorduk az evvel. ben ona şahsî hayatımın son havadislerini veriyordum. o küçük beyoğlu'nda bir masada oturmuş beni dinliyordu, bense ranzamın tepesine tünemiş bi şeyler saçmalıyordum telefonun ses iletgencine.
bir aydır yazmıyoruz farkında mısın? dedim neden sonra. evet ama benim internetim yok diye karşı çıkacak oldu nazlimu ama ben izin vermedim. ona bakarsan ben de über-meşgulüm ama bunlar yazmamak için bahane olamaz dedim. biz burayı açarken böyle sözleşmedik bacım dedim. beyoğlu'nda bi kafede, bir avuç yiğidin arka masasında, bir kül tablası dolusu izmaritle biloğumuza isim düşünürken hep yazacağız he mi nazlimu dedim ben, sen de elbet yazacağız heheyt dedin. hatırla bunları derim ben de sana şimdi.
iyi ki
"en sadık okuyucu ever" debris hanım dürttü bizi de silkelendik. buradan teşekkür eder, burnundan öperiz.
evet, bu yazımızın konusu ünlü olmak.
ünlü olmak ikiye ayrılır dostlar: birdenbire ünlü olmak ve yavaş yavaş ünlü olmak. ünlüler de ikiye ayrılır: ünlü olduğunun farkında olanlar ve olmayanlar. bugüne kadar hiçbir tanıdığım ünlü olmadığı için
ünlü bir tanıdığının olması hissi ne demek bilmezdim. burada ünlüden kasıt tabii öyle ibrahim tatlıses-sibel can-hülya avşar triosunun sahip olduğu bir ün olmamakla beraber yine de işte ne bileyim böyle televizyonda bir hafta içinde birden fazla kanalda görünmek kıvamında bir ünlü olma durumudur. (geçtiğimiz cümleyi doğru bi şekilde öğelerine ayırana şeker vericem unutturmayın).
ünlü olmak; sokakta herkesin tanıması, el sallaması falan bir insanın ne kadar, nereye kadar arzu edeceği bir şeydir bilmiyorum. ama can sıkıcı bir şeye benziyor bana kalsa. bi insan bugün bi bakkala girip yarım ekmeğin içine kavurma istediğinde aaaayyyyy aylecenek severek izliyoruz sizi! gibi bi tepki duymaktan hoşlanmasa gerek. o da surat asan bi bakkal, çemkiren bi berber olsun ister hayatında. biri de arkasından nemrut adam diye küfretsin ister belki. insan bu, olur olmaz her şeyi ister belli mi olur a dostlar.
ünlü olmanın artıları/eksileri listesinde hangi taraf ağır basar bilemiyorum yine de. en büyük artı sahneye donunu fırlatan ya da posterinizi odasının duvarına asan kadın hayran oluyorken en büyük eksi herhalde ünlünün akrabası sıfatıyla sosyal alanda terfi ya da kız tavlama (ya da tam kelimeyi kullanacak olursak, karı kız kaldırmak) aktiviteleri içerisine girmeye çalışan kardeş, abi, kuzen, kayınço, enişte vs. tayfasıdır herhalde.
neyse belki de meşhurun ünü ünsüzün çenesini yormaktadır. ama tuhaf hismiş kanlı canlı adamın televizyonun içine girmesi, onu gördüm ben. komik falan.
ondan kelli'de gelecek program: garip bir adamın akıllara durgunluk veren gönül macerası... kararsız bir adamın ıssız çelişkileri... bakan, bakan, bakan ve utanmadan susan bir adam ve bu duruma şaşıran kadının öyküsü. karşımızdakinin aklından geçenleri okuma yetisi/makinesi, telepati, metafizik zatturu zöttürü.
yakında, çok yakında.